Şirin Kırşehir

18.11.12

Bizans İmparatorluğu ve Selçuklular Devrinde Kırşehir

Selçuklu Çift Başlı Kartal Kabartması
Bizans ve Selçuklular Devrinde Kırşehir
Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye bölününce bütün Anadolu Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun payına düşmüştür. Bu sıralarda Kırşehir (Mokissos – Makissos) önemi az bir kasaba idi. 6. yüzyılda İmparator Jüstianus, bu kasabayı yeniden kurmuştur ve şehrin önemi artmıştır. Bu sebeble şehir bir ara Justinyanapolis diye anılmıştır. 1071 yılında Malazgirt'te Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan tarafından Romen Diyojen'e karşı kazanılan zaferden sonra; Kutulmuşoğlu 1.Süleyman Şah tarafından Anadolu Selçuklu Devletine katılmıştır. İç Anadolu'nun diğer bir takım bölgeleri gibi Danişmentliler'le, Konya Selçuklular arasında hakimiyet değiştirmiş, fakat daha çok Konya Selçukluların egemenliğinde kalmıştır. İkinci Kılıçarslan eski bir geleneğe uyarak ülkesini 11 oğlu arasında pay ettiği zaman burası da Muhyittin Mesut'un hissesine düşmüştür(1190). Tokat civarında hüküm süren Rugnettin Aslan, Konya'yı ele geçirmiş, ardından Muhyittin Mesut'un üzerine yürümüştür, Ankara kalesinde yaklaşık 3 yıl kuşatmadan sonra Ankara'yı almış; Muhyittin Aslan ve iki oğlunu idam ettirerek hükümdarlığına son vermiştir (1204) Böylece Kırşehir'de Rugnettin Aslan'ın hakimiyetine girmiştir, kardeş geçimsizlikleri ile elden ele geçen, önemli ticaret yolları üzerinde olması dolayısıyla kanlı savaşlara sahne olan Kırşehir Mehhucuk Oğullarından Muzafferüddin'e tımar olarak tahsis edilmiş, bilgin bir insan olan bu zât zamanında Kırşehir'de yeni eserler meydana getirmiş, burayı bir kültür şehri seviyesine çıkarmıştır. 1243 yılında Sivas'ın doğusunda Kösedağı'nda Moğol Orduları ile Selçuklular arasında başlayan savaş Keyhüsrev'in yenilgisiyle neticelendikten; Selçuk Sultanı, Moğol Kumandanı Baucu'ya her yıl vergi vermek suretiyle Moğol egemenliğine giridkten sonra Kırşehir Moğol Ordularına lojistik merkez olarak; yaylak ve kışla haline gelmiştir. Bu ordular başta Malya Ovası olmak üzere Kırşehir'de çeşitli ovalara yerleşmiş ve buralarda barınmışlardır. Kösedağ yenilgisinden(1243) sonraki dönemde, Ahlat, Erzurum, Harput, Malatya gibi Selçukluların birer uygarlık merkezi olan bu şehirler yıkılmış Sivas, Kayseri, Konya, Kırşehir, Aksaray gibi şehirler de Anadolu'nun politik ve ekonomik merkezleri olma özelliğini kaybetmişlerdir. İlham Azam'ın uyruğuna giren sultanların ve Moğolların baskıları altında yerleşik halk ağır vergilerle de ezilmiş ve bunun sonucu olarak özellikle Bizans'a sınır olan uç beyliklerine büyük bir nüfus akını başlamıştır. Moğolların Anadolu'ya atadıkları valilerin ağır zülumları, Selçuklu memurlarının idare tarzındaki olumsuzluklar halkı canından bezdirmiştir. Bu tarihlerde Kırşehir Beyi olan ve Moğollara karşı uzlaştırıcı bir siyaset güden Nurettin Caca Bey, Kırşehir'i göreceli olarak huzur ve sükuna kavuşturmuş, Cacabey Medresesi ve Külliyesini kurmuş, bilginleri korumuş onları himayesi altına almış, kurduğu Medresede uzay gözlemleri ve astronomi çalışmaları yapılmıştır. Daha sonraları çok karışık dönemler geçiren Kırşehir, Selçukluların enkazı üzerine kurulan Eratnalılar, Karamanlılar ve Dulkadiroğulları'nın eline geçmiştir. Kırşehir'in ekonomik yönden olduğu kadar düşünsel alanda da gelişmesi Anadolu Selçuklu Devleti'nin buhranlı devrine ve İlhanlılar'ın hakimiyet dönemine yani 8. asrın ikinci yarısı ile 14. asrın başlarına rastlar. Burada mevcut bir darphanede İlhanlı hükümdarlarından Mahmut Gaza, Hüdabende ve Ebu Sait Bahadır Han namına basılmış gümüş sikkeler bilinmektedir. Hamdallah Müstafi Kırşehir'i; iyi havalı, büyük kargir binalarla süslü, İlhanlı Divanına senede 57000 dinar sağlayan büyük bir şehir olarak tanımlamaktadır. Yine bu sıralarda Kırşehir Orta Çağ, Anadolu tarihinde çok önemli bir rol oynamış olan Ahiliğin merkezi olmuş, bu teşkilatın korucusu sayılan Ahi Evran buraya yerleşmiş, diğer taraftan Babaliğin kurucusu İlyas Baba buraya gelmiş, onun torunu tanınmış Mutasavvuf Şair Aşık Paşa burada yaşamış ve burada vefat etmiştir. Mevlana Celalettin Rumi'nin tilmizlerinden Süleyman Türkmani ve Mehmet Aksarayı Kırşehir'e gelerek mevlevi tekkelerini kurmuştur. Ahilik Anadolu'ya Türklerin göç etmeye başlaması üzerine, esnaf, zanaatçı ve çiftçilerin hemen hemen bütün üretim kollarını içine alan sosyal ve ekonomik bir örgüttür.Ahiler 7. yüzyılda Anadolu'da sendikacılık ve tüketici haklarını dünyada ilk olarak başlatmışlardır. Bunlar müslüman nüfusun yaşadığı her yerde bir araya gelerek ahilik kurumlarını oluşturmuşlardır. Bu kurumların başındaki insanlara ''Ahi Şeyhi'' veya ''Ahi Baba'' denilirdi. Ahilerde bir çırak ya da yamak usta olacağı zaman iki Ahi Ustası çırağı ya da yamağı Ahi Şeyhi'ne tanıtırlar, çırağın artık çıraklıktan çıktığını artık usta olabileceğine tanıklık ederler. Ustalığını gösteren, işinin örneklerini meydanda sergilenirdi. Bu arada tören düzenlenir; ustalığa geçen çırağa, bir çeşit önlük takılırdı, bu törene ''şed kuşanma'' ya da ''şed çekme'' denilirdi. Osmanlı Sultanları, sultan oldukları zaman imparatorluğun ilk zamanlarında şed kuşanırdı; sonraları bu tören kılıç kuşanmaları şekline dönüşmüştür. Sultanların şed kuşanma töreninin kökeni Şeyh Edebali'ye dayanır. Osman Bey, Şeyh Edebali'nin kızını istemişti. Edebali'de kızını Osman Bey'e Ahi olması şartıyla vermişti, böylece Osman Bey'de şed kuşanmıştır ve Ahiler arasına katılmıştır. Zamanla ahiliğin etkisini yitirmesiyle, ''lonca'' şeklindeki işçi örgütlerine dönüşmüştür. Bütün nüfusu böylesine kapsayan bu teşkilatın hem dinsel hem de ekonomik bir özelliği vardır. Özellikle Selçuklular döneminde ve 14, 15 ve 16. yüzyılda Ahi diye adlandırılan 17. yüzyıldan sonrada ekonomik yanları ağır basan Lonca'lar da sıkı bir disiplin hakimdir. Her örgüt ayrıca, kendi içinde görev bölümü yapmaktadır, Ahi Şeyhi, ihtiyarlar heyeti, kethüda ve yiğitbaşları bulunmaktadır. Bütün çalışan zümrelerin böylesine disiplinli şekilde örgütlenmiş olması, hem üretim düzenini sağlamakta hem de devletin örgütler aracılığı ile ekonomiyi denetlemesini mümkün kılmaktadır. Bütün bunlar Kırşehir'in o sırada ne kadar zengin bir kültür merkezi olduğunun göstergesidir. İlhanlılar'ın çöküntüsü ile başlayan karışık devrede Kırşehir'in genel yapı ve şehrin durumunu tahmin ve takip etmek güçtür. Bununla beraber şehrin daha bir süre gelişmeye devam ettiği ve hiç değilse Anadolu içinde sürüp giden kargaşadan belirli bir süre etkilenmediği söylenebilir. 

1 yorum:

Bu bilgilendirici paylasiminiz icin tesekkürler emeginize saglik. Necati AYDIN

Haftalık En Çok Okunanlar