Şirin Kırşehir

31.12.12

Ahi Evran'ın Doğumu, Eğitimi ve Hayatı

Ahi Evran Heykeli
AHİ EVRAN'IN HAYATI
Ahi Evran'ın Doğumu, Eğitimi ve Hayatı
Ahi Evran 1171 (Hicri 566) yılında İran'ın Batı Azerbaycan'da bulunan Hoy Kasabasında doğmuştur. Ahi Evran'ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektir. Ancak, Ahi Evran'ın ne kadar ömür sürdüğü bilgisinden hareketle doğum tarihine ulaşılabilmekteyiz. Gerek Ahi şecerenamelerinde, gerekse Gülşehri'ye ait olduğu tahmin edilen Keramat-ı Ahi Evran adlı mesnevisinde Ahi Evran'ın 93 yıl ömür sürdüğü kaydedilmektedir. Hicri 659'da (1261) öldüğü göz önüne alındığında Ahi Evran'ın Hicri 566'da (1171) yılında doğduğu hesaplanabilir. Anadolu'da Ahilik Teşkilatının Kurucusu ve 32 esnaf zümresinin piri kabul edilen şeyhin asıl adı Mahmud'dur. Babasının adı ve doğum yerine atfen Mahmut bin Ahmed el-Hoyi (Hoylu Ahmet'in oğlu Mahmut) denmiştir. Halk arasında Ebu'l-Hakayık (hakikatlerin babası) ve Nasirüddun (dinin yardımcısı) olarak adlandırılmıştır. Ahi şecerenamelerinin hepsinde Nimetullah olarak anılmaktadır. ''Ahi Evran'' adındaki ''Ahi'' kelimesinin kökeni konusunda olduğu gibi Evran/Evren kelimesi üzerinde görüş birliği yoktur. Bazı biliminsanları ve araştırmacılar Ahi Evran derken, bazıları Ahi Evren olduğunu ifade ederler.

Ahi Evran'ın çocukluğu ve ilk tahsil dönemi, memleketi olan Azerbaycan'da geçmiş olsa da, sonraları Horasan ve Maveraünnehir'e giderek orada 1199 yılında Harzemşahlar yönetiminde bulunan Herat'ta zamanın en büyük alimlerinden Fahruddini Razi'den (Ebu Hamdullah Muhammed Razi) dersler almıştır. Ahi Evran'ın yaklaşık 1202 yılında veya bir iki yıl sonrasında Bağdat'a gelmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bir hac yolculuğu sırasında Şeyh Evhadüdin Kimani ile tanışıp, onun talebeleri arasına katılmıştır. Ona bağlılığı Evhadüddin'in vefatına kadar devam etmiştir. Böylece tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tıp ve felsefe ilimlerinde derin bilgiler edinmiş, bu üstadın delaletiyle 34. Abbasi Halifesi Nâsır Li-dinillah'ın kurduğu fütüvvet teşkilatına girmiştir. Ahi Evran'ın, devrinin ilimlerini öğrenmiş ve bu konularda eserler vermiştir. İbn-i Sina, Sühreverdi el-Maktul ve Fahruddin Râzi'nin eserlerini Farsça'ya tercüme etmiştir.

1204 yılında Anadolu Selçukluları Sultanı 1. Gıyaseddin Keyhüsrev ikinci defa tahta geçince, tahta çıkışını Abbasi Halifesi Nâsır Li-dinillah'a bildirmek için hocası Malatyalı Şeyh Mecdüddin İshak'ı (Sadruddin Konevi'nin babası) Bağdat'a göndermişti. Şeyh Mecdüddin İshak o yıl hacca da gitmiş, Anadolu'ya dönerken tekrar Bağdat'a uğrayarak beraberinde Muhyiddin İbnü'l Arabi, Ebu Cafer Muhammed el-Berzai, Evhadüddin-i Kirmani gibi birçok şeyh ve bilgili Anadolu'ya çağırmıştır. Ahi Evran Şeyh Nasirüddun Mahmud'un da bu kafile ile Anadolu'ya geçtiği anlaşılmaktadır.

1205 yılında Anadolu'ya gelen Ahi Evran, hocasının kızı Fatıma (Fatma) Bacı ile evlenmiştir. Hocası Evhadüddin ile birlikte çeşitli Anadolu şehirlerini dolaştı. Vaazlarında özellikle esnafa İslamiyet'i anlatarak dünya ve ahiret işlerini düzenli hale getirmeleri için nasihatlerde bulundu. Yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Müslümanların kuvvetlenip teşkilatlanmaları için çalıştı. Hocasının vefatından sonra yerine geçti. Ahi Evran Anadolu'ya geldikten kısa bir süre sonra Kayseri'ye yerleşti ve burada bir deri işleme (debbağ) atölyesi kurdu. Zamanla bu debbağ atölyesinin büyümesi, isçi ve ustalarının çoğalması sonucu buranın Debbağlar Mahallesi adıyla bir oluşacak kadar geliştiği anlaşılmaktadır. Debbağlık yaparak geçimini temin eden Ahi Evran, bilhassa sanat sahibi kimseler arasında çok sevildi. Bugünkü manada esnaf teşkilatı diyebileceğimiz Ahilik Müessesini kurarak birçok şehir ve kasabada teşkilatlanmasını sağladı. Kayseri'de esnaf ve sanatkarların sanatlarını icra etmeleri için bir sanayi sitesi inşaa edilmişti. Debbağ olan Ahi Evran, 32 çeşit esnaf ve sanatkar zümresinin lideri olarak bu sanayi sitesinde çarşı içinde bulunan camii ve zaviyesinde kurduğu teşkilatın mensuplarının dini ve fikri talim ve terbiyeleri ile de uğraşıyordu. 1. İzzeddin Keykavus zamanında yöneticilerle Ahiler arasında sorunlar oluşmuştur. Ahi Evran ve Ahi önde gelenleri tutuklanmıştı. Ancak 1. Alaaddin Keykubat, tahta geçtikten bir süre sonra Ahi karşıtı yöneticileri tasfiye etmiş ve Ahi teşkilatını himayesi altına almıştır. Bundan sonra Ahilik bütün Anadolu'ya yayılmış ve Ahi Evran tüm halk kitleleri tarafından bilinir olmuştur. Evhadüddin Kirmani Menakıbında anlatıldığına göre 1243 yılında Anadolu'ya saldıran Moğollar'ın Kayseri şehrini kuşatmalarına direnen Ahiler, kale muhafızlarıyla birlikte şehri on beş gün savunmuşlardır. Moğolların tam vazgeçecekleri sıra bir Ermeni dönmesi olan Kayseri iğdişbaşısının Moğol Komutanı Baycu Noyan'la gizlice anlaşması sonucunda Moğollar kente girmiş ve Ahileri kılıçtan geçirmişlerdir. Kadın ve kızları da alıp götürmüşlerdir. Bu sırada Konya'da tutuklu bulunan Ahi Evran bu katliamdan kurtulmuştur. Menakıbname'de Moğollar'ca tutsak edilen kadınlar arasında Fatma Hatun'un da bulunduğu belirtilmektedir. Fatma Hatun ve esir alınan Türkmenler 1260 yılına kadar Moğollar'ın elinde esir kalmış, 4. Rükneddin Kılıçarslan'ın tahta çıkışından sonra Hülagu Han tarafından serbest bırakılmıştır. Ahi Evran, 1227-1228 yılından sonra muhtemelen Sultan 1. Alaaddin Keykubat'ın isteği ile Konya'ya yerleşmiştir. Burada hem sanatını icra ediyor, hem de Hankâh-ı Ziya ile Hankâh-ı Lâlâ'nın müderrisliğini yürütüyordu. Sultan 1. Alâadin Keykubad'dan destek ve himaye görmüştür. Ahi ve Türkmenlerin en büyük hamisi olan Sultan 1. Alâadin Keykubad, oğlu 2.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda 1237'de zehirlenerek öldürüldü. Bu yolla iktidara gelen 2. Gıyaseddin Keyhüsrev'in tahta çıkmasına ve suikaste Ahiler tarafından sert tepki gösterilince sultan ve veziri Sadeddin Köpek, Ahilere cephe aldılar. Ancak bir süre sonra Sadeddin Köpek Sultan 2. Gıyaseddin Keyhüsrev'i de öldürme girişiminde bulundu. Suikasten kurtulan sultan Sadeddin Köpek'i 1240 tarihinde öldürttü.

Ahi Evran'ın nüfuzundan rahatsız olan bazı kimselerin çalışmaları sonucunda Ahi Evran tutuklanıp hapsedildi. Tutuklananların arasında pekçok Ahi ileri geleni de vardı, Ahi Evran ve arkadaşları beş yıl süreyle Konya'da tutuklu kaldılar. Ahi Evran, bu tutuklamalara, devrinin ünlü devlet adamı Celaleddin Karatay'a sunduğu ''Medh-i Fakr u Zemm-i Dünya'' adlı eserinin önsözünde ve Kırşehir Emiri Seyfüddin Tuğrul için kaleme aldığı ''Menâhic-i Seyfi'' adlı eserinde değinmektedir. Yine bu sırada Baba İlyas-ı Horasani'nin de tutuklananlar arasında bulunduğunu, bazı müritlerinin öldürüldüğünü Elvan Çelebi'nin 1240 tarihli Menakıbü'l-Kudsiyye'sinde anlatılır. Bu olaylar tarihte Babailer İsyanı diye adlandırılan Türkmenlerin devlete karşı ayaklanmalarına yol açtı. İsyan sırasında Amasya üzerinden Konya'ya yürüyen Türkmenleri, Selçuklu ordusu Kırşehir'in Malya Ovası'nda durdurdu ve isyanı bastırdı. (1242)

Selçukluları oldukça sarsan bu olayların ardından doğuda Moğol tehlikesi baş gösterdi. Kısa bir süre sonra Hülâgu'nun kumandanlarından Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusu Anadolu'ya girdi. Sultan 2. Gıyaseddin'in topladığı 80 bin kişilik ordu Erzincan-Sivas arasındaki Kösedağ Mevkiinde Moğol ordusuyla karşı karşıya geldi. Kendisine yapılan uyarıları dinlemeyip saldıran ve öncü birliklerin yenilmesiyle paniğe kapılan sultan, gece maiyetiyle birlikte gizlice savaş alanından Konya'ya kaçtı. Sultanını başlarında göremeyen ordu büyük bir paniğe kapılarak savaşı kaybetti (1243). 2. Gıyaseddin Keyhüsrev'in ölümünden sonra (1245) saltanat naibliğine getirilen Celâleddin Karatay, tutuklanmış olan Ahileri serbest bıraktı. Ahi Evran da Denizli'ye giderek orada bir yıl kadar bahçıvanlıkla uğraştı. Ancak Selçuklu Sultanı 2. İzzeddin Keykavus, Denizli'de bulunan Ahi Evran'ı geri getirmesi için, şeyhin yakın dostu Sadreddin Konevi'yi Denizli'ye gönderdi. Bu daveti geri çevirmeyen Ahi Evran, Ahi Sinan adlı müridini yerine vekil bırakarak Sadreddin Konevi'yle Konya'ya geri döndü. Konya'da Hânkah-ı Ziyâ ve Hankâh-ı Lâlâ'nın şeyhliğini yaparak, dersler vermeye başladı. Ahi Evran Denizli'den Konya'ya döndükten bir süre sonra Mevlânâ'nın hocası Şems-i Tebrizi, düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü (1247). Şems-i Tebrizi'nin Konya'ya ikinci gelişinden iki sene sonra kadar öldürülmesine Mevlana son derece üzülmüştü. Şems Tebrizi'yi öldürenlerin arasında Mevlana'nın oğlu Alaaddin Çelebi'nin de önemli bir rol üstlendiği söylendi. Mevlana'nın oğluna kırgın olduğu ve onu aile ocağından kovduğu Mevlevi yazarlar tarafından nakledilen hususlar arasındadır. Şems Tebrizi'nin öldürülmesinden hemen sonra Alaaddin Çelebi'nin Kırşehir'e göçmesi, Şeyh Nasirüddun Mahmud'un (Ahi Evran) da tam bu tarihlerde Konya'dan Kırşehir'e yerleşmesi, onun da olayla ilgisi olduğu Mevleviler tarafından iddia edildi.

Ahi Evran ömrünün son on beş yılını Kırşehir'de geçirmiştir. Burada iken dostu Şeyh Sadreddin Konevi'ye mektuplar yazmıştır. Ahi Evran'ın Sadreddin Konevi'ye yazdığı mektuplardan birkaçı bugün bazı müze ve kütüphanelerde bulunmaktadır. Bu mektuplar, Ahi Evran'ın Kırşehir'deki faaliyetleri ve yazmış olduğu eserleri hakkında daha geniş bilgilere ulaşmamız açısından son derece önemlidir. Ahi Evran ve eserleriyle ilgili birçok yeni bilgiye bu mektupların değerlendirilmesi sonucunda ulaşılmıştır.

Ahi Evran'ın Ölümü
Moğollar, Ahi Evran'ın nüfuzundan ve sevenlerinin çokluğundan çekiniyor, onun ortadan kaldırılması için çalışıyorlardı. Bunun için Kırşehir Emirine baskı yapıyorlardı. Halk, 4. Kılıç Arslan'ın yönetimi ele geçirmesinden sonra Moğollar'ın baskısıyla yaptığı atamalar ve yapılan baskılar nedeniyle isyan etti ve Moğollar'a karşı direnişe geçti. 4. Kılıçarslan ve Moğol ilhanı, Kırşehir Emiri Nureddin Caca'yı bu isyanı bastırmakla görevlendirdi. Kırşehir Emiri Nureddin Caca yönetimindeki Moğol kuvvetlerince isyancılar kılıçtan geçirilerek, isyan kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Moğollar tarafından yapılan katliamda şehit edilenler arasında Ahi Evran ve Mevlana'nın oğlu Alaadin Çelebi'nin de bulunduğu düşünülmektedir. Bu olayın tarihi 27 Rebiülahir 659 (1 Nisan 1261) olduğu tespit edilmiştir. Bu tarihin tam gün olarak tespiti şu şekilde olmuştur: Gülşehri'ye ait olduğu düşünülen Kerâmât-ı Ahi Evran adlı eserin:
''Ay tutuldu, aydınlığını vermedi,
Hiç kimse yıldız ışığını görmedi.''
anlamındaki beytinde Ahi Evran'ın öldüğü gün ay tutulduğundan bahsedilmiş; ayrıca Mevlana'nın oğlu Sultan Veled. Kırşehir'de Ahi Evran'la aynı katliamda öldürülen kardeşi Alaaddin Çelebi için yazdığı bir rubaide kardeşinin ölümü sırasında ay tutulduğundan bahsetmiştir. İstanbul Üniversitesi de o tarihte bir ay tutulması olduğunu ve Kırşehir'den görüldüğü belirtmiştir. Süleyman b. Alaü'd-devle b. Abdullah tarafından kaleme alınmış 1588 tarihli ''Menakıb-ı Ahi Evran Veli'' adlı mesnevisinde olaylar şöyle aktarılır.
Sofra yaydı âleme oldı Halil
Da'vetine varmaz idi bir bahil

Cebrail dirlerdi oldi Azrail
Adularla danışurdı ol zelil
Menakıb-ı Ahi Evran'da ''çaşıtlar, Deccaller, Yecüc, Mecüc'' sıfatlarıyla nitelenen Moğollar Ahi Evran'ı öldürmeye geldiklerinde Ahi Evran adını da aldığı efsaneye uygun olarak ''Ejderha''(Evran) kılığına girip bir delikten akar gider.

Çaşıtlar, Deccallar dolışdı hana
Yecüc Mecüc buğuz etdi Evran'a

Ejdehâ donunda delüğe ahtı
Uğrular derilüp ardında bahdı

Bu anlatılanlar Ahi Evran'ın ölümüdür; ancak bu ulu şahsiyete bir kulun elinden öldürülmüş olmak adeta yakıştırılmaz. Hemen bir beyit sonra 93 yaşında öldüğü ifade edilir:
Sinni doksan üçe ermişti tamâm
Dinde vezir oldı Nasrüddin Evran.

Ahi Evran'ın şehit edilmesi ''Kerâmât-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'' adlı eserde şöyle anlatılır: ''Ahi Evran padişah Kayseri'de debbağdı. Ulu Alaaddin onu Konya'ya davet eyledi. Sadreddin Konevi ilen muhabbeti ziyâde idi. Tâ kim onu Denizli'ye gönderdiler. Hacı Bekdeş kim Sulucaöyüğe gelince, o da Kırşehri'ne geldi. Çokca debbağlık yaptı. Tatar (Moğol) muhalifi olup savaşkan idi. Fütüvvet erbâbının serveridir. Bu yüzden şehitlik şerbetin içti. Hünkar ile musâfahası, kerâmâtı çokdurur.'' Bunlar, Ahi Evran'ın Sadreddin Konevi ile mektuplaşmalarını, Moğollarla olan mücadelesini ve en sonunda Moğollar'ca şehit edilmesi hadiselerini teyit edici önemli belgeler konumundadır. Menâkıb-ı Ahi Evran-ı Veli adlı mesnevi sayesinde, Ahi Evran'ın bir başka önemli ve tarihi bir misyonundan daha haberdar oluyoruz. Dünyanın ilk ''uluslararası fuarı'' kabul edilen Yabanlu Pazarı, tespitler göre Kırşehir yakınlarındaki Pazarören Kasabası civarında kurulmuştur. Menâkıb-ı Ahi Evran-ı Veli'deki bilgilere göre Yabanlu Pazarı Ahi Evran tarafından kurulmuş fakat Anadolu'daki bir çok Selçuklu yadigarı gibi Ahi Evran düşmanları ve Moğollar tarafından harap edilmiştir.
Adularda olmaz miskine amân
Olar bilmezdiler yahşıyla yaman

Şol adular âleme havf saldılar
Yabânlu Bâzarı'n harâb kıldılar

Evran eylemişti hem anı bünyad
Güli diken ider nâdân-ı hoyrâd

Evran eylemişdi hem anı bünyâd
Güli diken ider nâdân-ı hoyrâd

Ahi Evra-ı Veli, Kırşehir'de Ahi Evran Mahallesi'ndeki Ahi Evran Camii içindeki bütün gün ziyarete açık olan türbesinde yatmaktadır.  

0 yorum:

Haftalık En Çok Okunanlar