Aşıkpaşa Anıtı - Kırşehir |
Asıl adı Ali olan Aşık Paşa 1272 yılında Kırşehir’de doğdu. Mutasavvıf bir aile geleneğinde yetişmiştir. Tanınmış mutasavvıf İlyas’ın torunudur. Babası Muhlis Paşa, Baba İlyas’ın oğludur. Baba İlyas 13. yüzyılın başlarında Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiş, Kırşehir ve çevresindeki Türkmen oymaklarının şeyhi olmuştur. Onlarla birlikte Selçuklu Sultanı ikinci Keyhüsrev’e karşı Babali Ayaklanması’na katılmıştır. Oğlu Muhlis Paşa, Osman Gazi’nin güvendiği ve saydığı adamları arasındadır. Kırşehir’e yerleşen Muhlis Paşa’nın üç oğlundan en büyüğü Alaaddin Ali, baş ağa ya da en büyük kardeş olarak tanınmış Baş Ağa adı, zamanla “Beşe” sonra da “ Paşa “ olarak söylenmiş, şiirlerinde de,”Aşık” mahlasını kullandığı için de asıl adı unutularak “Aşık Paşa” adı, her tarafa yayılmıştır. 13.yüzyılda Anadolu’nun önemli merkezlerinden olan kentte büyük Aşık Paşa, Kırşehir’li Şeyh Süleyman Türkmani’den din ve tasavvuf bilgilerini öğrendi. Ahilik örgütünün “ Mucid”i oldu. Çevresine toplanan Oğuz boylarına dostluk ve kardeşlik fikirlerini aşıladı, onlara Türkçe seslendi, eserlerini katıksız, Öz Türkçe ile yazdı. Bir ara Kırşehir Beyi olarak atandı. Bu nedenle eserlerinde tasavvufi yönünün ağır bastığı dinsel motifler bulunmaktadır. Aşık paşa'nın kimliğini oluşturan başlıca öğe, onun Türk diline verdiği önemdir. Arapça, Farsça, İbranice ve Ermenice dillerini iyi bilmesine karşın eserlerini katıksız öz Türkçe ile ortaya koymuştur. Arap ve Fars kültürlerine ve dillerine duyulan hayranlığı kınamış ve eserlerini Türk dilinde kaleme alarak bu eğilimlere karşı koymuştur. Yapıtlarıyla kendinden sonra gelenleri etkilemiştir. En ünlü yapıtı Garibnâme adlı mesnevisidir bu ahlaki, gizemumesnevisi, Türk tasavvuf edebiyatının büyük eserlerindendir. 3 Kasım 1333 yılında Kırşehir'de vefat etmiştir. Mezarının üzerine mermerden bir türbe yapılmıştır ve bir ziyaret merkezi hâline getirilmiştir.13.yüzyılda Anadolu’nun önemli merkezlerinden olan kentte büyük Aşık Paşa, Kırşehir’li Şeyh Süleyman Türkmani’den din ve tasavvuf bilgilerini öğrendi.Babası Muhlis Paşa ve dedesi Baba İlyas'da tasavvuf ve din büyüklerindendir. Devlet işlerinde yatkın olan Aşıkpaşa bir süre elçi olarak Mısır'da bulunduğu, Anadolu valisi Tumurtas'a yardımcı iken onun başarısız olan isyanı üzerine kaçtığı, bir ara Mısır'da hapsedildiği, Kırşehir'e döndükten sonra öldüğü anlaşılmaktadır. Ahilik örgütünün “ Mucid”i oldu. Çevresine toplanan Oğuz boylarına dostluk ve kardeşlik fikirlerini aşıladı, onlara Türkçe seslendi, eserlerini katıksız, Öz Türkçe ile yazdı. Bir ara Kırşehir Beyi olarak atandı.
Arapça, Farsça, İbranice ve Ermenice dillerini çok iyi konuşan Aşık Paşa, Acem, Arap kültürlerine hayran olanların karşısında bilerek ve isteyerek Türkçe ile çıktı; yabancı kültüre kendilerini kaptıranlara içi yanarak şöyle seslendi.
“Türk diline kimseler bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi bu dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri”..
Süleyman Çelebi'nin Mevlid'inde Garipnamenin izlerine rastlamak mümkündür. Nitekim aşağıdaki bazı beyitler Mevlid'de, biraz daha düzenlenerek yinelenmiştir.
Allah adın eyüdelim
ibtida
K'ondan oldu ibtida vü
intiha
Cümle alem yoğ iken
ol var idi
Şöyle eksüksüz,
Gani, Cebbar idi
Garipname, çoşkun bir
şiir kitabı olmaktan çok, mantık ve düşünüşe dayanan
öğretici (didaktik) bir eserdir. Garipname'nin dili oldukça
sadedir. Aşağıdaki parçada görüldüğü gibi Aşıkpaşa
yapıtını bilerek ve isteyerek Türkçe yazmıştır, Farsça ve
Arapça gibi Türkçe'nin de bir anlatım dili olduğunu belirtmek
istemiştir. Türk diline bağlı oluşu, onun özgün kişiliğini
belirler.
Gerçi kim söylendi
bunda Türk dili
İlle malüm oldu ma'na
menzili
Türk diline kimseler
bakmaz idi
Türklere hergiz gönül
akmaz idi
Türk dahi bilmez idi
bu dilleri
İnce yolu, ol ulu
menzilleri.
Bu Garipname eğer
geldi dile
Kim bu dil ehli dahi
manabile
Yol içinde birbirini
yermeye
Dile bakıp ma'nayı
hor görmeye
Tabi mahrum kalmaya
Türkler dahi
Türk dilinden
anlayanlar ol Hak'kı
Manayı bir bir dilde
sanman siz hemân
Cümle diller O'nu
söyler bi-güman
Cümle dilde söylenen
ol sözdürür,
Cüle gözlerden gören
gözdürür.
Aşıkpaşa'nın hem
aruz hem de hece ile yazılmış şiirleri, gazel ve ilahileri
vardır. Dinsel anlatımlarda Yunus Emre havası sezilir. Asıl
gücünü bunlarda göstermiştir. Türbesi Kırşehir Merkezde bir
tepe üstünde bulunur.
Benden mi bana bu elem
Aşktan mı yoksa derd
ü gam
Bunca belâ, cevr ü
sitem
Bilsem nedendir,
bilmezem!
Cânân olursa her
nihan
Olmaya tende zerre can
Buluban bu sözü iyân
Bilsem nedendir,
bilmezem!
Aşık'ta bu hayret
nedir,
Ma'şuktaki şehvet
nedir,
Derviş, buna hikmet
nedir,
Bilsem nedendir,
bilmezem!
10000 beyiti geçen
marifname adlı eseriyle, mevlüt yazarı Süleyman Çelebi gibi
Rumi, Zade Mehmet Efendi eserlerine kaynak olarak Aşıkpaşa'nın
eserlerinden faydalanmıştır. Aşıkpaşa maarifnamesini ne
maksatla yazdığını şöyle dile getiriyor:
''Gerçi kim söylendi
bunda Türk dili,
İlle malum oldu mana
ve menzili,
Çün bulasın cümle
yol menzillerin,
Yirme öyle Türk ve
Tacik dillerin
Bu kitap anın için
geldi dile,
Kim bu dil ehli dahi
mani bile,
Türk dilinde yeni
maniler bulalar,
Türk, Tacik cümle
yoldaş olalar,
Yol içinde birbirin
yermiye,
Dile bakıp mani hor
görmeye.
Garipname'den
Dünyada
beş kapı vardır ey safi!
Herbirine
can ile kılgıl vefâ.
Her
kim ol beş kapıdan alkış ala
Şeksüzin
andan çalap hoşnut da
İzit
imdi herbirinin adını
Kim
bilesin iz bu sözün tadını
Birisi,
ata ile anadürür
Biri
üstadın değülmü ne dürür?
Biri
ahidir, biri şeyh kapısı
Olsa
gerek herbirinin tapısı.
Biri
hot hazret dürur belli beyen
Beş
kapu bunlardurur bingil ıyân
Her
birine ne gerektirir bilesin
Ana
lâyık kulluğunu kılasın.
2 yorum:
kültürümüzün mihenk taşlarından biridir Aşıkpaşa, ne mutlu Kırşehir'e
türk diline kimseler bakmazdı her gönül akmaz idi
Yorum Gönder