Şirin Kırşehir

18.11.12

Kırşehir Tarihi

Kaya Resimleri
Kırşehir Tarihi
Kırşehir tarih boyunca çeşitli kültür ve uygarlıkların etkisi altına girmiştir. İldeki tarihsel buluntular ve yapılar, yöre tarihinin ilk Tunç Çağı'na kadar uzandığını ortaya koymaktadır. Hititler, Frigler, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar kültürel yapının biçimlendirilmesinde etkili olmuşlardır.

Hititler Devrinde Kırşehir
Milattan önce 2000'in başlarında Orta Anadolu'ya yerleşen Hititler, sayıca az olmalarına rağmen, uygarlıkları ve silah üstünlükleri sayesinde buraları kolayca ele geçirdiler. Mezopotamya'da olduğu gibi ilk önce birbirleriyle çarpışan küçük şehir devletleri kurdular. Daha çok Kızılırmak kıvrımı içinde yerleşen Hititler, Proto Hititlerle karışıp kaynaştılar. Hititler geldikleri zaman Anadolu'da yirmiyi aşkın dil konuşuluyordu. Bunların arasında beş-altısını ulusal dil seçtiler. Kızılırmak dolaylarında Kasit, Harri, Lavit ve Mitaniler, kuzeyde saldırgan Gaskalar ve Kıssuvadana'lar, güneyde ise Arzava'lar vardı. Hitit sözüne İncil'de bir kaç kez rastlanır, Hazreti İbrahim'in karısı Sarra'nın Hititlerden olduğu söylenir. Kırşehir'in tarihi Hitit tarihi ile bütünleşir, 1931 yılında Fransız arkeolog Lovi Delaporte tarafından Hashöyükte yapılan ve tamamlanamayan kazılarda Hititlerle ilgili eserler bulunuşu, Savcılı Dokuz Köyünün yakınındaki höyüğün üzerinde bulunan ve şuan Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinde bulunan Öküz Başı Taşı, Mucur civarında bulunan, topraktan pişirilmiş iki boğa heykeli Kırşehir'in Hititlere bağlı bir yerleşim yeri olduğunu ortaya koyuyor. Kırşehir, Kibert'in Haritasında Aqua Saravenae (Su Şehri) diye tanıtılır. Bu ismin Hititler Devrinde verildiği sanılmaktadır. Hitit egemenliği yavaş yavaş Kapodokya'ya ve Koman'a: Hitit Halkı ise Kuzey Suriye tarafında Kargamış ile sahil arasına atıldığı zaman Hititlerle birlikte Anadolu'ya yerleşen ve aynı ırktan olan Frigyalılar milattan önce 13. yüzyılda sınırlarını doğuya doğru genişleterek Kırşehir'i ele geçirirken, Magaz (Kayseri) ve Tian gibi şehirleri de ele geçirmişlerdir. Bu dönemde Kırşehir'in adının Parnasos olduğu bilinmektedir. M.Ö. 6. yüzyılda bütün Anadolu gibi Pers (İran) İmparatorluğuna katılan Kırşehir, M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender tarafından Makedonya Devletine katılmıştır. Hacı Turanoğlu Şah Mehmet vakfıyesinde Kırşehri adı geçmektedir, bu ismin Abbasiler devrinde Anadolu'ya akın eden ve bu topraklara yerleşen Türk Toplulukları tarafından verildiği anlaşılmaktadır.

Bizans ve Selçuklular Devrinde Kırşehir
Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye bölününce bütün Anadolu Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun payına düşmüştür. Bu sıralarda Kırşehir (Mokissos – Makissos) önemi az bir kasaba idi. 6. yüzyılda İmparator Jüstianus, bu kasabayı yeniden kurmuştur ve önemi artmıştır. Bu sebeble şehir bir ara Justinyanapolis diye anılmıştır. 1071 yılında Malazgirt'te Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan tarafından Romen Diyojen karşı kazanılan zaferden sonra; Kutulmuşoğlu 1.Süleyman Şah tarafından Anadolu Selçuklu Devletine katılmıştır. İç Anadolu'nun diğer bir takım bölgeleri gibi Danişmentliler'le, Konya Selçuklular arasında hakimiyet değiştirmiş, fakat daha çok Konya Selçukluların egemenliğinde kalmıştır. İkinci Kılıçarslan eski bir geleneğe uyarak ülkesini 11 oğlu arasında pay ettiği zaman burası da Muhyittin Mesut'un hissesine düşmüştür(1190). Tokat civarında hüküm süren Rugnettin Aslan, Konya'yı ele geçirmiş, ardından Muhyittin Mesut'un üzerine yürümüştür, Ankara kalesinde yaklaşık 3 yıl kuşatmadan sonra Ankara'yı almış; Muhyittin Aslan ve iki oğlunu idam ettirerek hükümdarlığına son vermiştir (1204) Böylece Kırşehir'de Rugnettin Aslan'ın hakimiyetine girmiştir, kardeş geçimsizlikleri ile elden ele geçen, önemli ticaret yolları üzerinde olması dolayısıyla kanlı savaşlara sahne olan Kırşehir Mehhucuk Oğullarından Muzafferüddin'e tımar olarak tahsis edilmiş, bilgin bir insan olan bu zât zamanında Kırşehir'de yeni eserler meydana getirmiş, burayı bir kültür şehri seviyesine çıkarmıştır. 1243 yılında Sivas'ın doğusunda Kösedağı'nda Moğol Orduları ile Selçuklular arasında başlayan savaş Keyhüsrev'in yenilgisiyle neticelendikten; Selçuk Sultanı, Moğol Kumandanı Baucu'ya her yıl vergi vermek suretiyle Moğol egemenliğine giridkten sonra Kırşehir Moğol Ordularına lojistik merkez olarak; yaylak ve kışla haline gelmiştir. Bu ordular başta Malya Ovası olmak üzere Kırşehir'de çeşitli ovalara yerleşmiş ve buralarda barınmışlardır. Kösedağ yenilgisinden(1243) sonraki dönemde, Ahlat, Erzurum, Harput, Malatya gibi Selçukluların birer uygarlık merkezi olan bu şehirler yıkılmış Sivas, Kayseri, Konya, Kırşehir, Aksaray gibi şehirler de Anadolu'nun politik ve ekonomik merkezleri olma özelliğini kaybetmişlerdir. İlham Azam'ın uyruğuna giren sultanların ve Moğolların baskıları altında yerleşik halk ağır vergilerle de ezilmiş ve bunun sonucu olarak özellikle Bizans'a sınır olan uç beyliklerine büyük bir nüfus akını başlamıştır. Moğolların Anadolu'ya atadıkları valilerin ağır zülumları, Selçuklu memurlarının idare tarzındaki olumsuzluklar halkı canından bezdirmiştir. Bu tarihlerde Kırşehir Beyi olan ve Moğollara karşı uzlaştırıcı bir siyaset güden Nurettin Caca Bey, Kırşehir'i göreceli olarak huzur ve sükuna kavuşturmuş, Cacabey Medresesi ve Külliyesini kurmuş, bilginleri korumuş onları himayesi altına almış, kurduğu Medresede uzay gözlemleri ve astronomi çalışmaları yapılmıştır. Daha sonraları çok karışık dönemler geçiren Kırşehir, Selçukluların enkazı üzerine kurulan Eratnalılar, Karamanlılar ve Dulkadiroğulları'nın eline geçmiştir. Kırşehir'in ekonomik yönden olduğu kadar düşünsel alanda da gelişmesi Anadolu Selçuklu Devleti'nin buhranlı devrine ve İlhanlılar'ın hakimiyet dönemine yani 8. asrın ikinci yarısı ile 14. asrın başlarına rastlar. Burada mevcut bir darphanede İlhanlı hükümdarlarından Mahmut Gaza, Hüdabende ve Ebu Sait Bahadır Han namına basılmış gümüş sikkeler bilinmektedir. Hamdallah Müstafi Kırşehir'i; iyi havalı, büyük kargir binalarla süslü, İlhanlı Divanına senede 57000 dinar sağlayan büyük bir şehir olarak tanımlamaktadır. Yine bu sıralarda Kırşehir Orta Çağ, Anadolu tarihinde çok önemli bir rol oynamış olan Ahiliğin merkezi olmuş, bu teşkilatın korucusu sayılan Ahi Evran buraya yerleşmiş, diğer taraftan Babaliğin kurucusu İlyas Baba buraya gelmiş, onun torunu tanınmış Mutasavvuf Şair Aşık Paşa burada yaşamış ve burada vefat etmiştir. Mevlana Celalettin Rumi'nin tilmizlerinden Süleyman Türkmani ve Mehmet Aksarayı Kırşehir'e gelerek mevlevi tekkelerini kurmuştur. Ahilik Anadolu'ya Türklerin göç etmeye başlaması üzerine, esnaf, zanaatçı ve çiftçilerin hemen hemen bütün üretim kollarını içine alan sosyal ve ekonomik bir örgüttür.Ahiler 7. yüzyılda Anadolu'da sendikacılık ve tüketici haklarını dünyada ilk olarak başlatmışlardır. Bunlar müslüman nüfusun yaşadığı her yerde bir araya gelerek ahilik kurumlarını oluşturmuşlardır. Bu kurumların başındaki insanlara ''Ahi Şeyhi'' veya ''Ahi Baba'' denilirdi. Ahilerde bir çırak ya da yamak usta olacağı zaman iki Ahi Ustası çırağı ya da yamağı Ahi Şeyhi'ne tanıtırlar, çırağın artık çıraklıktan çıktığını artık usta olabileceğine tanıklık ederler. Ustalığını gösteren, işinin örneklerini meydanda sergilenirdi. Bu arada tören düzenlenir; ustalığa geçen çırağa, bir çeşit önlük takılırdı, bu törene ''şed kuşanma'' ya da ''şed çekme'' denilirdi. Osmanlı Sultanları, sultan oldukları zaman imparatorluğun ilk zamanlarında şed kuşanırdı; sonraları bu tören kılıç kuşanmaları şekline dönüşmüştür. Sultanların şed kuşanma töreninin kökeni ilk sultan Osman Bey kendisi de Ahi olan Şeyh Edebali'nin kızını istemişti. Edebali'de kızını Osman Bey'e Ahi olması şartıyla vermişti, böylece Osman Bey'de şed kuşanmıştır. Zamanla ahiliğin etkisini yitirmesiyle, ''lonca'' şeklindeki işçi örgütlerine dönüşmüştür. Bütün nüfusu böylesine kapsayan bu teşkilatın hem dinsel hem de ekonomik bir özelliği vardır. Özellikle Selçuklular döneminde ve 14, 15 ve 16. yüzyılda Ahi diye adlandırılan 17. yüzyıldan sonrada ekonomik yanları ağır basan Lonca'lar da sıkı bir disiplin hakimdir. Her örgüt ayrıca, kendi içinde görev bölümü yapmaktadır, Ahi Şeyhi, ihtiyarlar heyeti, kethüda ve yiğitbaşları bulunmaktadır. Bütün çalışan zümrelerin böylesine disiplinli şekilde örgütlenmiş olması, hem üretim düzenini sağlamakta hem de devletin örgütler aracılığı ile ekonomiyi denetlemesini mümkün kılmaktadır. Bütün bunlar Kırşehir'in o sırada ne kadar zengin bir kültür merkezi olduğunun göstergesidir. İlhanlılar'ın çöküntüsü ile başlayan karışık devrede Kırşehir'in genel yapı ve şehrin durumunu tahmin ve takip etmek güçtür. Bununla beraber şehrin daha bir süre gelişmeye devam ettiği ve hiç değilse Anadolu içinde sürüp giden kargaşadan belirli bir süre etkilenmediği söylenebilir.

Osmanlılar Döneminde Kırşehir
Osmanlıların daha Orhan Gazi zamanında 14. yüzyıl ortalarında Ankara'yı aldıktan sonra Kırşehir'e yönelmiş fakat Rumeli'deki uğraşları nedeniyle tam anlamıyla Kırşehir'i hakimiyetleri altına alamamışlardır; 1398 yılında Kırşehir buranın Karatatar Reisi Mürvet Bey tarafından ele geçilirek Osmanlıların Anadolu'daki rakibi olan Kadı Burhanettin'e teslim edilmiştir. Ancak Kadı Burhanettin, Akkoyunluların lideri Kara Yörük Osman tarafından öldürülünce, Kadı'nın maiyetindekiler Beyazıt'ı davet ederek şehri Osmanlılar'a teslim etmiştir. Osmanlı hakimiyeti de uzun sürmeyecektir; Timur Kırşehir'i 1402 yılında ele geçirilecektir. Ankara Savaşı'ndan sonra Timur Kırşehir'i, kendisine yardımda bulunan Karamanlılara vermiştir. 1406 senesinde Karamanoğlu Mehmet Bey ve Çelebi Mehmet ile Kırşehir'de Cemele Kalesinde buluşarak kardeşi Çelebi Süleyman meselesini ve arazi işlerini görüşmüşlerdir. Osmanlı Devleti'nin bu zayıf zamanında Kırşehir'in zaman zaman Karamanlılar ve Dulkadiroğulları tarafından saldırıya yağma edildiği, eski parlaklığını, bu suretle derece derece kaybettiği anlaşılıyor. İstanbul'un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet Han Karamanoğulları'nı ortadan kaldırmıştır, Dulkadiroğulları Beyliğine ise Yavuz Sultan Selim son vermiştir. Osmanlı Hakimiyeti kesin olarak kurulduktan sonra Kırşehir'de sukünet hakim olmuş ve kayda değer bir olay yaşanmamıştır. Katip Çelebi Kırşehir'den havası güzel bir şehir olarak bahseder ve Kırşehir'in üzerinde bir kalesi olduğunu belirtir. 2. Mahmut Döneminde, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın hükümete karşı ayaklanması sırasında oğlu İbrahim Paşanın ordusu ile birlikte Kırşehir'e uğradığı ve halktan yiyecek istediği belirtilmektedir.Kırşehir 1874 yılında büyük bir kıtlıkla karşılaşmıştır. Kırşehir'den gönderilen ve İstanbul'da Basiret Gazetesinde 15 Mayıs 1874 yılında yayınlanan bir mektupta kıtlıktan söz edilmekte, köylünün açlıktan kırıldığı; ağaç kabuğu ve ayrık otu yediği yediği yazılmaktadır.

Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı Yıllarında Kırşehir
Milli Mücadeledeyi, Birinci Dünya Savaşı'ndan kesin çizgilerle ayırmaya olanak yoktur. Bir bakıma, birbirinin devamı ve sonucudur. Mücadelenin askeri ve siyasi gidişinde Dünya Savaşının bütün ağırlığı hissedilir. Gerçek anlamıyla istiklalini kaybetmiş bulunan Türk Milletinin topyekün bir kurtuluş savaşına atılmasını, Osmanlı Devleti'nin, Dünya Savaşı'na girmesi mümkün kılmıştır. Fakat aynı neden Kurtuluş Savaşı'nın maddi koşullarını ağırlaştırmıştır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ülkemiz, yer yer işgal edildi, bu sebeble bütün memlekette olduğu gibi Kırşehir'de genel bir huzursuzluk vardı. Memleketimizin Kurtuluş Savaşı günlerinde milli mücadele ruhu Kırşehir'de de kendini göstermiştir, Kırşehir toprakları fiilen işgal edilemese bile, Kırşehir vatanın kurtarılması için üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmıştır. Kırşehir'de de Müdafayı Hukuk Cemiyeti kuruldu. Kurucular: Başkan Müftü Halil Gürbüz, Ömer Aydın, Mehmet Ağa, Hayrullah Efendi, Hacı Nafi ve Haydar Efendi'dir. Ayrıca 1918 yılında Kırşehir'li gençlerde biraraya gelerek Kırşehir Gençler Derneğini kurmuşlardır. Kurucular: Mustafa Hilmi Nural, Tüccar Mehmet Fevzi Saçak, Öğretmen Tayyip, Orman Memuru Katırcıoğlu Ahmet Bey, Cevat Hakkı, Ömer Aydın, Veznedar Sıtkı Doğu'dur. Askerlik Şubesine vatanı kurtarmak arzusuyla binlerce Kırşehir'li gönüllü asker olmak için başvuruda bulunmuştur. Savaşın başından sonuna kadar Kırşehir halkı Kurtuluş Savaşı'na tüm güçleriyle katılmış ve milli mücadeleye büyük destek vermişlerdir. . Bu savaşta Kırşehir'den 210 şehit, Mucur'dan 75 şehit ve diğer ilçelerden 85 şehit olmak üzere toplam 370 şehit olduğu resmi kayıtlara geçmiştir.

0 yorum:

Haftalık En Çok Okunanlar