Kaya Resimleri |
Kırşehir Tarihi
Kırşehir tarih
boyunca çeşitli kültür ve uygarlıkların etkisi altına
girmiştir. İldeki tarihsel buluntular ve yapılar, yöre tarihinin
ilk Tunç Çağı'na kadar uzandığını ortaya koymaktadır.
Hititler, Frigler, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular
ve Osmanlılar kültürel yapının biçimlendirilmesinde etkili
olmuşlardır.
Hititler Devrinde
Kırşehir
Milattan önce 2000'in
başlarında Orta Anadolu'ya yerleşen Hititler, sayıca az
olmalarına rağmen, uygarlıkları ve silah üstünlükleri
sayesinde buraları kolayca ele geçirdiler. Mezopotamya'da olduğu
gibi ilk önce birbirleriyle çarpışan küçük şehir devletleri
kurdular. Daha çok Kızılırmak kıvrımı içinde yerleşen
Hititler, Proto Hititlerle karışıp kaynaştılar. Hititler
geldikleri zaman Anadolu'da yirmiyi aşkın dil konuşuluyordu.
Bunların arasında beş-altısını ulusal dil seçtiler. Kızılırmak
dolaylarında Kasit, Harri, Lavit ve Mitaniler, kuzeyde saldırgan
Gaskalar ve Kıssuvadana'lar, güneyde ise Arzava'lar vardı. Hitit
sözüne İncil'de bir kaç kez rastlanır, Hazreti İbrahim'in
karısı Sarra'nın Hititlerden olduğu söylenir. Kırşehir'in
tarihi Hitit tarihi ile bütünleşir, 1931 yılında Fransız
arkeolog Lovi Delaporte tarafından Hashöyükte yapılan ve
tamamlanamayan kazılarda Hititlerle ilgili eserler bulunuşu,
Savcılı Dokuz Köyünün yakınındaki höyüğün üzerinde
bulunan ve şuan Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinde bulunan Öküz
Başı Taşı, Mucur civarında bulunan, topraktan pişirilmiş iki
boğa heykeli Kırşehir'in Hititlere bağlı bir yerleşim yeri
olduğunu ortaya koyuyor. Kırşehir, Kibert'in Haritasında Aqua
Saravenae (Su Şehri) diye tanıtılır. Bu ismin Hititler Devrinde
verildiği sanılmaktadır. Hitit egemenliği yavaş yavaş
Kapodokya'ya ve Koman'a: Hitit Halkı ise Kuzey Suriye tarafında
Kargamış ile sahil arasına atıldığı zaman Hititlerle birlikte
Anadolu'ya yerleşen ve aynı ırktan olan Frigyalılar milattan önce
13. yüzyılda sınırlarını doğuya doğru genişleterek
Kırşehir'i ele geçirirken, Magaz (Kayseri) ve Tian gibi şehirleri
de ele geçirmişlerdir. Bu dönemde Kırşehir'in adının Parnasos
olduğu bilinmektedir. M.Ö. 6. yüzyılda bütün Anadolu gibi Pers
(İran) İmparatorluğuna katılan Kırşehir, M.Ö. 4. yüzyılda
Büyük İskender tarafından Makedonya Devletine katılmıştır.
Hacı Turanoğlu Şah Mehmet vakfıyesinde Kırşehri adı
geçmektedir, bu ismin Abbasiler devrinde Anadolu'ya akın eden ve bu
topraklara yerleşen Türk Toplulukları tarafından verildiği
anlaşılmaktadır.
Bizans ve
Selçuklular Devrinde Kırşehir
Roma
İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye bölününce bütün Anadolu
Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun payına düşmüştür. Bu
sıralarda Kırşehir (Mokissos – Makissos) önemi az bir kasaba
idi. 6. yüzyılda İmparator Jüstianus, bu kasabayı yeniden
kurmuştur ve önemi artmıştır. Bu sebeble şehir bir ara
Justinyanapolis diye anılmıştır. 1071 yılında Malazgirt'te
Büyük Selçuklu Hükümdarı
Alparslan tarafından Romen Diyojen karşı kazanılan zaferden
sonra; Kutulmuşoğlu 1.Süleyman Şah tarafından Anadolu Selçuklu
Devletine katılmıştır. İç Anadolu'nun diğer bir takım
bölgeleri gibi Danişmentliler'le, Konya Selçuklular arasında
hakimiyet değiştirmiş, fakat daha çok Konya Selçukluların
egemenliğinde kalmıştır. İkinci Kılıçarslan eski bir geleneğe
uyarak ülkesini 11 oğlu arasında pay ettiği zaman burası da
Muhyittin Mesut'un hissesine düşmüştür(1190). Tokat civarında
hüküm süren Rugnettin Aslan, Konya'yı ele geçirmiş, ardından
Muhyittin Mesut'un üzerine yürümüştür, Ankara kalesinde
yaklaşık 3 yıl kuşatmadan sonra Ankara'yı almış; Muhyittin
Aslan ve iki oğlunu idam ettirerek hükümdarlığına son vermiştir
(1204) Böylece Kırşehir'de Rugnettin Aslan'ın hakimiyetine
girmiştir, kardeş geçimsizlikleri ile elden ele geçen, önemli
ticaret yolları üzerinde olması dolayısıyla kanlı savaşlara
sahne olan Kırşehir Mehhucuk Oğullarından Muzafferüddin'e tımar
olarak tahsis edilmiş, bilgin bir insan olan bu zât zamanında
Kırşehir'de yeni eserler meydana getirmiş, burayı bir kültür
şehri seviyesine çıkarmıştır. 1243 yılında Sivas'ın
doğusunda Kösedağı'nda Moğol Orduları ile Selçuklular arasında
başlayan savaş Keyhüsrev'in yenilgisiyle neticelendikten; Selçuk
Sultanı, Moğol Kumandanı Baucu'ya her yıl vergi vermek suretiyle
Moğol egemenliğine giridkten sonra Kırşehir Moğol Ordularına
lojistik merkez olarak; yaylak ve kışla haline gelmiştir. Bu
ordular başta Malya Ovası olmak üzere Kırşehir'de çeşitli
ovalara yerleşmiş ve buralarda barınmışlardır. Kösedağ
yenilgisinden(1243) sonraki dönemde, Ahlat, Erzurum, Harput, Malatya
gibi Selçukluların birer uygarlık merkezi olan bu şehirler
yıkılmış Sivas, Kayseri, Konya, Kırşehir, Aksaray gibi şehirler
de Anadolu'nun politik ve ekonomik merkezleri olma özelliğini
kaybetmişlerdir. İlham Azam'ın uyruğuna giren sultanların ve
Moğolların baskıları altında yerleşik halk ağır vergilerle de
ezilmiş ve bunun sonucu olarak özellikle Bizans'a sınır olan uç
beyliklerine büyük bir nüfus akını başlamıştır. Moğolların
Anadolu'ya atadıkları valilerin ağır zülumları, Selçuklu
memurlarının idare tarzındaki olumsuzluklar halkı canından
bezdirmiştir. Bu tarihlerde Kırşehir Beyi olan ve Moğollara karşı
uzlaştırıcı bir siyaset güden Nurettin Caca Bey, Kırşehir'i
göreceli olarak huzur ve sükuna kavuşturmuş, Cacabey Medresesi ve
Külliyesini kurmuş, bilginleri korumuş onları himayesi altına
almış, kurduğu Medresede uzay gözlemleri ve astronomi çalışmaları
yapılmıştır. Daha sonraları çok karışık dönemler geçiren
Kırşehir, Selçukluların enkazı üzerine kurulan Eratnalılar,
Karamanlılar ve Dulkadiroğulları'nın eline geçmiştir.
Kırşehir'in ekonomik yönden olduğu kadar düşünsel alanda da
gelişmesi Anadolu Selçuklu Devleti'nin buhranlı devrine ve
İlhanlılar'ın hakimiyet dönemine yani 8. asrın ikinci yarısı
ile 14. asrın başlarına rastlar. Burada mevcut bir darphanede
İlhanlı hükümdarlarından Mahmut Gaza, Hüdabende ve Ebu Sait
Bahadır Han namına basılmış gümüş sikkeler bilinmektedir.
Hamdallah Müstafi Kırşehir'i; iyi havalı, büyük kargir
binalarla süslü, İlhanlı Divanına senede 57000 dinar sağlayan
büyük bir şehir olarak tanımlamaktadır. Yine bu sıralarda
Kırşehir Orta Çağ, Anadolu tarihinde çok önemli bir rol oynamış
olan Ahiliğin merkezi olmuş, bu teşkilatın korucusu sayılan Ahi
Evran buraya yerleşmiş, diğer taraftan Babaliğin kurucusu İlyas
Baba buraya gelmiş, onun torunu tanınmış Mutasavvuf Şair Aşık
Paşa burada yaşamış ve burada vefat etmiştir. Mevlana Celalettin
Rumi'nin tilmizlerinden Süleyman Türkmani ve Mehmet Aksarayı
Kırşehir'e gelerek mevlevi tekkelerini kurmuştur. Ahilik
Anadolu'ya Türklerin göç etmeye başlaması üzerine, esnaf,
zanaatçı ve çiftçilerin hemen hemen bütün üretim kollarını
içine alan sosyal ve ekonomik bir örgüttür.Ahiler 7. yüzyılda
Anadolu'da sendikacılık ve tüketici haklarını dünyada ilk
olarak başlatmışlardır. Bunlar müslüman nüfusun yaşadığı
her yerde bir araya gelerek ahilik kurumlarını oluşturmuşlardır.
Bu kurumların başındaki insanlara ''Ahi Şeyhi'' veya ''Ahi Baba''
denilirdi. Ahilerde bir çırak ya da yamak usta olacağı zaman iki
Ahi Ustası çırağı ya da yamağı Ahi Şeyhi'ne tanıtırlar,
çırağın artık çıraklıktan çıktığını artık usta
olabileceğine tanıklık ederler. Ustalığını gösteren, işinin
örneklerini meydanda sergilenirdi. Bu arada tören düzenlenir;
ustalığa geçen çırağa, bir çeşit önlük takılırdı, bu
törene ''şed kuşanma'' ya da ''şed çekme'' denilirdi. Osmanlı
Sultanları, sultan oldukları zaman imparatorluğun ilk zamanlarında
şed kuşanırdı; sonraları bu tören kılıç kuşanmaları
şekline dönüşmüştür. Sultanların şed kuşanma töreninin
kökeni ilk sultan Osman Bey kendisi de Ahi olan Şeyh Edebali'nin
kızını istemişti. Edebali'de kızını Osman Bey'e Ahi olması
şartıyla vermişti, böylece Osman Bey'de şed kuşanmıştır.
Zamanla ahiliğin etkisini yitirmesiyle, ''lonca'' şeklindeki işçi
örgütlerine dönüşmüştür. Bütün nüfusu böylesine kapsayan
bu teşkilatın hem dinsel hem de ekonomik bir özelliği vardır.
Özellikle Selçuklular döneminde ve 14, 15 ve 16. yüzyılda Ahi
diye adlandırılan 17. yüzyıldan sonrada ekonomik yanları ağır
basan Lonca'lar da sıkı bir disiplin hakimdir. Her örgüt ayrıca,
kendi içinde görev bölümü yapmaktadır, Ahi Şeyhi, ihtiyarlar
heyeti, kethüda ve yiğitbaşları bulunmaktadır. Bütün çalışan
zümrelerin böylesine disiplinli şekilde örgütlenmiş olması,
hem üretim düzenini sağlamakta hem de devletin örgütler
aracılığı ile ekonomiyi denetlemesini mümkün kılmaktadır.
Bütün bunlar Kırşehir'in o sırada ne kadar zengin bir kültür
merkezi olduğunun göstergesidir. İlhanlılar'ın çöküntüsü
ile başlayan karışık devrede Kırşehir'in genel yapı ve şehrin
durumunu tahmin ve takip etmek güçtür. Bununla beraber şehrin
daha bir süre gelişmeye devam ettiği ve hiç değilse Anadolu
içinde sürüp giden kargaşadan belirli bir süre etkilenmediği
söylenebilir.
Osmanlılar
Döneminde Kırşehir
Osmanlıların
daha Orhan Gazi zamanında 14. yüzyıl ortalarında Ankara'yı
aldıktan sonra Kırşehir'e yönelmiş fakat Rumeli'deki uğraşları
nedeniyle tam anlamıyla Kırşehir'i hakimiyetleri altına
alamamışlardır; 1398 yılında Kırşehir buranın Karatatar Reisi
Mürvet Bey tarafından ele geçilirek Osmanlıların Anadolu'daki
rakibi olan Kadı Burhanettin'e teslim edilmiştir. Ancak Kadı
Burhanettin, Akkoyunluların lideri Kara Yörük Osman tarafından
öldürülünce, Kadı'nın maiyetindekiler Beyazıt'ı davet ederek
şehri Osmanlılar'a teslim etmiştir. Osmanlı hakimiyeti de uzun
sürmeyecektir; Timur Kırşehir'i 1402 yılında ele geçirilecektir.
Ankara Savaşı'ndan sonra Timur Kırşehir'i, kendisine yardımda
bulunan Karamanlılara vermiştir. 1406 senesinde Karamanoğlu Mehmet
Bey ve Çelebi Mehmet ile Kırşehir'de Cemele Kalesinde buluşarak
kardeşi Çelebi Süleyman meselesini ve arazi işlerini
görüşmüşlerdir. Osmanlı Devleti'nin bu zayıf zamanında
Kırşehir'in zaman zaman Karamanlılar ve Dulkadiroğulları
tarafından saldırıya yağma edildiği, eski parlaklığını, bu
suretle derece derece kaybettiği anlaşılıyor. İstanbul'un
alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet Han Karamanoğulları'nı
ortadan kaldırmıştır, Dulkadiroğulları Beyliğine ise Yavuz
Sultan Selim son vermiştir. Osmanlı Hakimiyeti kesin olarak
kurulduktan sonra Kırşehir'de sukünet hakim olmuş ve kayda değer
bir olay yaşanmamıştır. Katip Çelebi Kırşehir'den havası güzel bir şehir olarak
bahseder ve Kırşehir'in üzerinde bir kalesi olduğunu belirtir. 2. Mahmut Döneminde, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın hükümete
karşı ayaklanması sırasında oğlu İbrahim Paşanın ordusu ile
birlikte Kırşehir'e uğradığı ve halktan yiyecek istediği
belirtilmektedir.Kırşehir 1874 yılında büyük bir kıtlıkla karşılaşmıştır.
Kırşehir'den gönderilen ve İstanbul'da Basiret Gazetesinde 15
Mayıs 1874 yılında yayınlanan bir mektupta kıtlıktan söz
edilmekte, köylünün açlıktan kırıldığı; ağaç kabuğu ve
ayrık otu yediği yediği yazılmaktadır.
Milli Mücadele ve
Kurtuluş Savaşı Yıllarında Kırşehir
Milli Mücadeledeyi,
Birinci Dünya Savaşı'ndan kesin çizgilerle ayırmaya olanak
yoktur. Bir bakıma, birbirinin devamı ve sonucudur. Mücadelenin
askeri ve siyasi gidişinde Dünya Savaşının bütün ağırlığı
hissedilir. Gerçek anlamıyla istiklalini kaybetmiş bulunan Türk
Milletinin topyekün bir kurtuluş savaşına atılmasını, Osmanlı
Devleti'nin, Dünya Savaşı'na girmesi mümkün kılmıştır. Fakat
aynı neden Kurtuluş Savaşı'nın maddi koşullarını
ağırlaştırmıştır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ülkemiz,
yer yer işgal edildi, bu sebeble bütün memlekette olduğu gibi
Kırşehir'de genel bir huzursuzluk vardı. Memleketimizin Kurtuluş
Savaşı günlerinde milli mücadele ruhu Kırşehir'de de kendini
göstermiştir, Kırşehir toprakları fiilen işgal edilemese bile,
Kırşehir vatanın kurtarılması için üzerine düşen görevi
fazlasıyla yapmıştır. Kırşehir'de de Müdafayı Hukuk Cemiyeti
kuruldu. Kurucular: Başkan Müftü Halil Gürbüz, Ömer Aydın,
Mehmet Ağa, Hayrullah Efendi, Hacı Nafi ve Haydar Efendi'dir.
Ayrıca 1918 yılında Kırşehir'li gençlerde biraraya gelerek
Kırşehir Gençler Derneğini kurmuşlardır. Kurucular: Mustafa
Hilmi Nural, Tüccar Mehmet Fevzi Saçak, Öğretmen Tayyip, Orman
Memuru Katırcıoğlu Ahmet Bey, Cevat Hakkı, Ömer Aydın, Veznedar
Sıtkı Doğu'dur. Askerlik Şubesine vatanı kurtarmak arzusuyla
binlerce Kırşehir'li gönüllü asker olmak için başvuruda
bulunmuştur. Savaşın başından sonuna kadar Kırşehir halkı
Kurtuluş Savaşı'na tüm güçleriyle katılmış ve milli
mücadeleye büyük destek vermişlerdir. . Bu savaşta Kırşehir'den
210 şehit, Mucur'dan 75 şehit ve diğer ilçelerden 85 şehit olmak
üzere toplam 370 şehit olduğu resmi kayıtlara geçmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder