Şirin Kırşehir

16.11.12

Mucur

Mucur Adı Kaynağı 
Anlatılan bir efsaneye göre, eski zamanlarda, bugün de Mucur İlçesi ve civarında gördüğümüz mağaralarda gayr-i müslim ahali yaşıyormuş. Yine o tarihlerde kasabanın beş km kuzey batısında ise, Kızıl in de denilen Aşılık mevkiinde Müslüman Türkler sakin imiş. Sabahları Mucur’un şu an kurulduğu yerindeki mağaralarda yakılan ateşlerin dumanı, Aşılık civarındaki Türklerin dikkatini çeker ve: ''gene Mücür’üm gavurunun dumanı tütüyor'' derlermiş. Mücürüm ise mağarada yaşayan gayr-i müslim ahalinin reisinin ismi imiş. Bu efsane, gerçekliğinin tartışılmasından öte bize, Mucur’un eski bir yerleşim merkezi olduğunu anlatmaktadır. Kelime manasının Ahmed Vefik Paşa'nın Lehçe-i Osmaniye adlı lügatinde yanmış demir cürufu, demir talaşı, maden kömürü süprüntüsü, her şeyin bücürü anlamlarına geldiğini belirtilir. Kanaate göre ise, Mucur’un, ufak taşlar ve çerikten küçük bir ölçek adı olduğunu bilindikten sonra, etrafını çeviren küçük tepelerin ortasındaki Mucur da çerik gibi çukur bir kaba benzemektedir. Bu arada 1485 ve 1526 tarihli kayıtlarda Mucur, birinci harfin dışındakiler sırasıyla vav, cim, vav ve ra harfleriyle yazılmıştır. İlk harfin be olduğunu kabul edersek buna göre, kelime “bücür” de, “bucur” da okunabilir. Bu yazılımı doğru kabul etsek bile Mucur’u, ilk harfi pek mim’e benzemese de, ileriki yıllarda gerek okunuş ve gerekse telaffuz olarak mim’e dönüşerek Mucur haline geldiğini düşünmek mümkündür. Kaldı ki 1586 tarihli kayıtta Mucur şeklinde geçmektedir.

Mucur İlçesi
Mucur'un Tarihçesi
Bölgenin tarihinin Tunç devrine kadar indiği anlaşılmaktadır. Mucur ve çevresinde bulunan, çok eski dönemlere ait olduğu tesbit edilen mağaralar, burasının tarihinin çok eski dönemlere kadar gittiği olasılığını ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte, bu dönem üzerine yapılan yayınların yeterli seviyede olmaması bu konuda daha fazla şey söylemeyi zorlaştırmaktır. Esasen, Mucur çevresindeki eski yerleşim birimlerinin varlığı Kırşehir gibi Mucur’un da Hititlerin, Friglerin ve Perslerin hakimiyet sahası içinde yer aldığını göstermektedir. Anadolu’da Pers hakimiyetini yıkan Büyük İskender'den sonra bölge, Kapadokya Krallığı'nın eline geçmiştir. Roma ve Bizans hakimiyetine de sahne olan bu alanın yerli halkı, Arap-Bizans mücadelesi esnasında Anadolu içlerinden daha batı bölgelere çekilmişti. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra bütün Anadolu şehirleri gibi Mucur ve Kırşehir toprakları da Selçuklu Türklerinin eline geçmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, bölgenin az olan nüfus yoğunluğunun da tesiri ile kısa sürede, Kırşehir ve bölgesi başta olmak üzere Yozgat, Çankırı, Eskişehir, Çorum gibi şehirler yoğun Türkmen göçüne şahit olmuştur. Bu göçlerin sonucu olarak Türkleşen Anadolu’da, 13. yüzyılda başta Konya olmak üzere Kayseri, Sivas, Amasya, Tokat, Niksar, Erzurum, Ankara ile birlikte Kırşehir’in de bir kültür merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki buralar, Türkçe eserler kaleme alınacak kadar birer kültür muhitleri haline gelmişlerdir. 13. yüzyılda Anadolu’da halk üzerinde mühim tesiri olan Hacıbektaş Veli'nin, herhalde Kırşehir ile Hacıbektaş arasında yer alan Mucur halkı üzerinde de önemli bir nüfûzu olmalıdır. Anadolu Selçuklu Devletininin, Kösedağı Savaşında Moğollara yenilgisinden sonra Kırşehir ve dolayısıyla Mucur halkının Moğol egemenliği altında olduğu gözlenmektedir. Beylikler döneminde ise bu bölgenin çok sık el değiştirdiğini görmekteyiz. Önce Eretnaoğullarının eline geçmiş, ancak Eretna hükümdarı Mehmet Bey’in ölümünden sonra bölgenin esas halkını teşkil eden Moğol ve Türkmen toplulukları arasında müfsitlerin gayreti ile rekabet çıkmıştır. Vuku bulan kanlı ayaklanmalar sonucu bölge halkının -ki bilhassa Kırşehir ve Aksaray halkının güneybatı Anadolu’ya göç ettiği görülmektedir. Bu arada Eretna Devletini ele geçiren Kadı Burhaneddin Ahmet, 1389 yılından sonra içinde Mucur’un da bulunduğu Orta Anadolu’daki Kırşehiri ele geçirmiştir. Bu dönemde Kırşehir havalisi en çok Timurlular, Osmanlılar ve Karamanoğuları arasında el değiştirmiş. Esasen Karamanoğulları rakip gördükleri Osmanlılara karşı Timur ile birlikte hareket etmiş ve Ankara savaşını müteakib de Timur bu bölgeyi Karamanoğulları’na vermiştir. Fetret devrinde Karamanoğullarının elinde bulunan Kırşehir ve Mucur halkı, Çelebi Mehmet’in Karamanoğullarını mağlup etmesi ile Niğde, Akşehir, Beyşehir ve bölgedeki diğer şehirlerle birlikte Osmanlı Devleti sınırları içine dahil edilmişti. Ancak aralarında barış sağlanınca yeniden Karamanoğullarına bırakılmıştır. 16. yüzyılda sosyal, mali ve diğer baskılar nedeni ile Anadolu’nun doğu kesiminden, özellikle kırsal alandan, Kayseri ve Kırşehir bölgesine göç olmuştur. Bu yıllarda Mucur’un Kırşehir’e bağlı büyükçe bir köy olduğu görülmektedir. Anadolu’da asayiş daha 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bozulmuştur. 17. yüzyıl başlarındaysa artık iyice aleniyet kazanan Celali hadiseleri ne yazık ki orta Anadolu’da da yoğun olarak yaşanmıştır. Ankara Şer’iyye Sicilinden, Mustafa Akdağ’ın naklettiği “ ...Kırşehir ve Hacı Bektaş kadılıklarında olan hasların bir kaç sene vilayet fetret olmağla ümera ve nuzzardan kimesne zaptı için varılmak müyesser olmamağla...” kaydına bakılırsa, o yıllarda Kırşehir sancağı kazası Hacıbektaş’a bağlı bir köy olan Mucur da devletin idareden el çekecek kadar üzerine gidemediği Celali isyanlarının yoğun olarak yaşandığı bir mekan olarak görülmektedir. 17. yüzyılda çapulculara karşı büyük köylerin çevresine hendek açıldığı ya da toprak duvarlar yapıldığı oluyordu ki, bu yolla korunan köylere idarî dilde “palanga” denmekteydi. XVII. yüzyıl başında Kırşehir valisinin bir tek seferde (içinde muhtemelen Mucur’un da bulunduğu) 100 palanga kapattığı söylenmektedir. Esasen 17. yüzyıl başında Anadolu’da belli başlı Celali reislerinden olduğu anlaşılan Meymun, Kırşehir bölgesinde faaliyet göstermekteydi. Kardeşi Ahmet’in ölümüyle maiyetindeki 6000-7000 sekban ile birlikte Kalenderoğluna iltihak ederken, Kuyucu Murat Paşa tarafından Şarki Kara Hisar yakınlarında baskın yapılarak mağlup ve kısmen imha edilmişlerse de bir kısmı kaçmayı başarabilmiştir. Bu bölge 17. yüzyıl ortalarında da Celali isyanlarının merkezi olmaya devam etmiştir. Sipahi zorbalarından Gürcü Nebi, taşra memuriyetlerinden topladığı servetle Niğde’de mütegallibeliğe başlamıştı. Ancak bir süre sonra Kırşehir sancak beyi İshak Bey tarafından gafil avlanarak kesik başı İstanbul’a gönderilmiştir. 18. ve 19. yüzyıllarda Mucur’un ve bölgenin daha ne gibi siyasi faaliyetler yaşadığı hakkında fazlaca bir bilgi olmamakla birlikte, bu yüzyıllarda Mucur’un biraz daha büyüyerek kaza merkezi olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Mili Mücadele döneminde hiç kuşkusuz vatanın kurtuluş meselesine duyarsız kalmayan Mucur'u, 22 aralık 1919 tarihinde Kayseri üzerinden Ankara’ya gitmekte olan Mustafa Kemal Paşa ziyaret etmişlerdir.
Mucur'un Coğrafi Konumu
Ankara - Kayseri karayolu Mucur'un içerisinden geçmektedir. Ankara’ya 210 km. Kayseri’ye 110 km., Kırşehir’e 23 km. uzaklıkta bulunur. Yüzölçümü 1068 km², yüksekliği ise 935 metredir. Mucur ilçesi bir yayla özelliği gösterir. Dağlar ilçenin kuzeyindedir. Armutlu Dağı (1557m.), Köpekli Dağı (1554 m.), Kırlangıç Dağı (1472 m.), Uyluk Dağı (1356 m.), Kızıldağı (1351 m.)dir. İlçenin güneyinden geçen Kızılırmak nehri ilçenin sınırınin sınırını oluşturmaktadır. Başlıca çayı Acıöz çayıdır. İlçenin kuzeyinde 15 km²'lik alana sahip Seyfe gölü bulunmaktadır. Bakanlar Kurulunun 90/825 sayılı kararıyla Seyfe gölü ve çevresi Tabiatı Koruma Alanı olarak ilan edilmiştir. Seyfe gölü kuş cennetinde 167 çeşit kuş barınmaktadır ve özellikle Flamingo kuşları dikkati çekmektedir. Bölge ekolojik özellikleri ve kuşgözlemi ile dikkat çekmektedir.

Kırşehir hakkında daha fazla bilgi..

0 yorum:

Haftalık En Çok Okunanlar