Kırşehir ili |
Kırşehir İç Anadolu Bölgesinde yer alan şehirlerinden biri olup yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerin hakimiyetine girmiştir. Birçok medeniyete ev sahipliği yapması ona farklı isimler verilmesine sebep olmuştur. Kırşehir'in tarihi için çokça araştırma yapılmış ve çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. A.D. Mortmann, Kırşehir’in eski isminin Parnassos olduğunu ifade eder. Geçmişteki ismi Chamanene olan bugünkü Kaman’ı, ise Kırşehir'in kuzeybatısında diye bir yer olarak tarif eder. W. M. Ramsay ise Parnassos’un daha batıda olduğunu, Kırşehir’in bulunduğu kasabaya Makissos dendiğini ifade eder. Kibert’in haritasında ise Kırşehir Akuae Saravenae diye anılır. Bu kelimenin anlamı ise Suşehri’dir. 640 yılına ait bir haritada Kırşehir’den Parnasos diye bahsedilir. Roma ve Bizanslılar döneminde bu şehre Parnassos olarak adlandırılmaya devam edildiği fakat Bizanslılar’da İmparator Jüstinyen'den sonra Justiniyanpolis olarak tabir edildiği söylenir. Bu kelime bazı kaynaklarda Jestianaponis'tir. Bilinen bir şey varsa o da eski dönemlerde verilmiş olan Makissos , Parnassos isimlerinin kökeni Kalkolotik devre kadar dayanmaktadır.
Kırşehir coğrafi konum olarakta önemli bir yere sahiptir. Anadolu'nun tam ortasında yer alan bu kent, ticaret yolları için önemli bir kavşaktır. Bundan dolayı medeniyetlerin hakimiyet ve ilgi alanına girmiştir. Anadolu’yu baştan başa kesen eski ve işlek bir ticaret yolu üzerinde olması ehemmiyetli bir konak yeri görevini görmesine sebep olmuştur. Marmara Denizi kıyılarından Ekezire ve Suriye’ye doğru uzanan bu yol Kızılırmak’ı iki yerde sağlam köprülerle aşmaktadır ve Kırşehir'den geçmektedir.
1947 yılındaki yapılan bir diğer araştırmada Alman Bilgini H. Bossert Keltepe Höyüğünü incelemiş ve Eski Tunç Çağı’na ait kalıntıların olduğunu ifade etmiştir.
Devlet olarak Kırşehir’e ilk hakim olanlar Hititler’dir. Şehrin tam ortasında yükselen Kale, ilkçağlarda kurulan şehirlerin karakteristik özelliğini gösterir. 1931 yılında yapılan kazılarda merkez Dulkadirli Hashöyük Köyü’nde Etiler’e ait eserlere rastlanmış ve yine Dulkadirli inli Murat Köyü ’de bulunan Hitit Hapishanesi olarak bilinen yer altı şehri, Savcılı Dokuz ( Kaman ) Köy’ünde bulunan iki öküz başlı heykel, Mucur yakınlarında topraktan yapılmış iki boğa heykeli şehrin ilkçağlar’da medeniyet merkezi olduğunu gösterir.
Hititler Anadolu’ya geldikten sonra Şehir devletleri kurdular. Proto Hititler ile kaynaşarak Kızılırmak kıvrımını içine aldılar. Hitit'lerden sonra Kırşehir’e Gasgaslar, Yunanlılar, Persler, İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Bizanslılar, Kapadokyalılar, Galtlılar, zaman zaman Alan, Kelt ve Kumanlar’ın hakimiyeti altına girmiştir. Türklerin Anadolu’ya gelip yerleşmesinden evvel uzun süre Roma daha sonra onun doğudaki uzantısı Bizans hakim olmuştur. O zamanlarda Kırşehir, başkenti Kayseri olan Kapadokya Eyaleti’ne aitti. 371 yılında Kayser Valans Kapadokya Eyaleti’ni iki kısma böldü. Kırşehir, başkenti Tyana (bugünkü Bor) olan ikinci Kapadokya (Capadocia Secunda) Eyaleti’ne düşüyordu. Kayser Justiniaus zamanında üçüncü bir bölüme ayrıldı. Bunun adı Kapadokya Tercia idi.
Anadolunun Fethi
Türkler’in Anadolu’ya gelmeleri ve hakim olmaları Bizansla karşı karşıya gelmelerine sebep olmuştur. Bilindiği gibi Türkler Orta Asya’dan muhtelif zamanlarda göç etmek durumunda kalmışlardır. Yeni yurt arayışı Asya’nın farklı bölgelerine göç etmelerine sebep olmuş fakat buralarda uzun süreli kalmalarını sağlamamıştır. Avrupa , Afrika’da göç yerleri içerisinde yer almıştır. Türkler’in Anadolu’yu yurt edinme gayretleri Selçuklu Türkleri ile olmuştur. Anadolu’nun ekonomik ve coğrafi yapısı Türkler’in özellikle yönelmesine sebep olmuştur. Malazgirt Meydan Muharebesine kadar birçok fetih hareketleri yapılmış ve bölgelere yayılmışlardır. Bunun üzerine meşhur kumandan Romen Diogenis (Diyojen) Bizans tahtına çıkarak Türkleri tamamen Anadolu’dan atmak üzere harekete geçmiştir. Alparslan ile R. Diogenis arasında gerçekleşen Malazgirt Meydan Muharebesi Türkler’in zaferi ile sonuçlanmış ve Anadolu’nun kapısı Türkler’e hiç kapanmamak üzere açılmıştır. Malazgirt savaşından sonra Alparslan’ın kumandanları Emir Danişmend, Mengücek, Saltuk gibi şahsiyetler Pont ve Kapadokya taraflarına, Kutalmış’ın oğlu Mansur’da Likaonya, Frikya bölgesine yerleşmeye başlamışlardı. 1074’te Kutalmış’ın oğlu Büyük Selçuklu’nun hakimiyetini tanımak şartıyla Orta Anadolu hükümdarı olup Konya’yı merkez yapmıştır. Konya’yı merkez yaptığı sırada idaresi altındaki şehirler arasında Kırşehir’de vardı.
Moğollar, Anadolu’daki hakimiyet sürelerinde valiler tayin etmişlerdir. Bu sırada Kırşehir Beyi olarak görev yapan Nureddin Caca Bey Kırşehir’i huzur ve sükuna kavuşturmuştur. Caca Bey Heyet Medresesi’ni kurmuş ilmi ve alimi korumuştur. Bugün Cami olarak ayakta duran Cacabey Medresesi en önemli Caca Bey eseridir. Caca Bey Medresesi’nin en önemli özelliği, döneminde gök bilimleri medresesi olarak hizmet vermesidir. Anadolu’da Türk sanat ve tarihini aydınlatması amacıyla 1937, 1938, 1941, 1943, 1944 ve 1947 yıllarında yapılan araştırmalarda gök bilimleri medresesi olduğuna dair kesin sonuçlara varılmıştır. Ayrıca Caca Bey Medresesi bir Kırşehir Üniversitesi idi. Burada eğitim Türkçe idi. Öz Türkçe devam ettirilmiştir. Anadolu Türklüğünü muhafaza etmesi açısından milli tarihimizde Caca Bey önemli bir yere sahiptir.
Kırşehir’in yetiştirmiş olduğu büyük adamlardan biri de Aşık Paşa'dır. Eserlerini Türkçe yazarak Türk Diline önemli hizmetlerde bulunmuştur. Garipname adlı eseri yazmıştır. O aynı zamanda bir ahlak filozofudur. Aşık Paşa, Ahi Evrani Veli ve Hacı Bektaşi Veli gibi şahsiyetlerin fikirlerinden etkilenmiştir. Osman Gazi 1299'da istiklalini ilan ettiğinde, törende Aşık Paşa’da bulunmuştur.
Kırşehir’de Caca Bey, Aşık Paşa, Ahi Evran gibi şahsiyetlerden başka diğer önemli bir kişi Ahmet Gülşehri’dir. Kendisinin Ahi olduğu anlaşılmaktadır. Kendisi şairdi ve eserlerini Türkçe yazmayı tercih ederdi. Ahmet Gülşehri Fütüvvetname’nin esaslarını şiirleri ile dile getirmiştir. Caca Bey, Ahmet Gülşehri, Aşık Paşa gibi şahsiyetler Orta Anadolu’nun buhranlı dönemlerinde dil olarak Türkçe’nin meşalesinin sürekli yanmasını sağlamakla kalmamışlar, Osmanlı Devleti’nin kurulmasına da yardım etmişlerdir. Osmanlı Dönemi’nde Fatih Sultan Mehmet’in Anadolu’da Türk hakimiyetini gerçekleştirmesinden, XIX. yy.’ın sonlarına kadar Celali İsyanları dışında Kırşehir’de önemli bir olay yaşanmamıştır. 1874 yılında bir kıtlık olayının olduğu ve Kırşehir’in zor günler geçirdiği kaynaklarda ifade edilmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder