Şirin Kırşehir

15.1.13

Bacıyan-ı Rum Teşkilatı (Anadolu Bacıları)

En eski Osmanlı Devleti tarih yazarı olan Aşık Paşazade, Anadolu'da kurulan Ahilik teşkilatı (Ahiyan-ı Rum) yanında bir diğer sosyal zümre olan Bacıya-ı Rum (Anadolu Kadınlar Birliği)'dan bahseder. Türk tarihinde ilk kez Aşıkpaşazade'nin XIII. yüzyıl Anadolu'sunda varlığından bahsettiği Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) Teşkilatı, tarihimizin en ilginç konularından biridir. Âşıkpaşazâde, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda rolleri olanlardan bahsederken,“ve bu Rûm (Anadolu)'da dört grup vardır: Kim misafirler içinde anılır biri Gaziyân-ı Rûm ve biri Abdalân-ı Rûm ve biri Bâcıyân-ı Rûm ve biri Ahiyân-ı Rûm...” şeklinde sıralamış ve Anadolu Bacıları Teşkilâtından bahsetmiştir. Âşıkpaşazâde, bu Teşkilât ile ilgili kitabının sadece bir yerinde bahsetmiştir, fazla bilgi vermemiştir. Aşıkpaşazade'nin haber verdiği, Anadolu Bacıları üzerinde ilk defa Alman araştırmacı Fr. Taeschner durmuştur. Birçok batılı araştırmacı gibi o da tarihin o döneminde Anadolu'daki kadınların bir araya gelerek bugün ki anlamda bir sivil toplum örgütü kurmalarını hayretle karşılamıştır. Alman araştırmacı Franz Taeshner, Ahilik teşkilatı ile aynı dönemde kurulan bu teşkilatın varlığına inanamaz. Çünkü o çağlarda Türk kadınının böyle bir sivil toplum örgütünü kuracak kadar bilinçlendiğine akıl erdiremez. Taeschner, O günün toplumunda kadınların bir Teşkilât kurmuş olmalarının imkansızlığına o kadar inanmıştır ki, bunun bir yazım hatası veya yanlış anlama sonucu ortaya atılmış olduğunu belirtmiştir. Ona göre Hacıyân-ı Rûm (Anadolu Hacıları) veya Bahşiyân-ı Rûm (Anadolu sihirbazları veya ruhbanları) tabirleri bir yanlışlık sonucu Bacıyân-ı Rûm olarak yazılmıştı. Ancak bunun böyle olmadığı sonraki araştırmalarla anlaşılmıştır. Anadolu Selçukluları zamanında ortaya çıktığı anlaşılan Anadolu Bacıları, O zamanın sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasi şartlarının tabii bir sonucu olarak doğmuş ve Anadolu Ahileri'nin kadınlar arasında örgütlenen kolu olmuşdur. "Bacıyan-ı Rum", Anadolu Kadınlar Birliği anlamını taşımaktadır. "Bacı" kelimesi, abla, kızkardeş anlamına gelmektedir. "Bacı" kelimesi, günümüzde Anadolu'nun bir çok şehrinde yaygın olarak kullanılmaktadır. "Rum" kelimesi ise Anadolu anlamını ifade etmektedir.

Anadolu Bacıları
İlme, sanata ve ahlâka son derece önem verilen Ahilikte, kadının da sosyal ve ekonomik hayatta önemli bir yeri vardı. Kadınların teşkilatlanıp gelişmesi için Ahi Evran'in eşi Fatma Bacı, dünyanın ilk kadın teşkilatı olan "Bacıyan-ı Rum" teşkilatını yani Anadolu Kadınlar Birliği'ni kurmuştur. Ahilik Araştırmacısı Prof. Dr. Mikail Bayram, Vilayetname’de adı geçen Fatma Bacı'nın Anadolu Bacıları Teşkilâtı'nın bilinen ilk lideri olduğunu, Menâkıb-ı Şeyh Evhaduddin Kirmanî'ye dayanarak Bacılar'ın Ahilerin kadınlar kolu olduğunu, Fatma Bacı'nın da Ahi Evren'in eşi olduğunu belirtmiştir. Ahilerin çok çeşitli fonksiyonları olan bir Teşkilat olduğu bugün artık bilinmektedir. Örneğin Kayseri'deki Ahiler tarafından kurulan sanayi sitesinde hanımlara mahsus çalışma yerleri de bulunurdu. Daha sonra Kırşehir'e gelen Fatma Bacı aynı çalışmalarını burada da sürdürmüş ve tüm Anadolu'ya yayılarak, örgütlenmiştir. Bacıyan-ı Rum teşkilatına mensup hanımlar; sanayi sitelerinde el sanatlarını ve mesleklerini icra ediyorlardı. Kadınlar daha çok çadırcılık, keçecilik, nakışçılık, örgücülük, kilim ve halı dokumacılığı, ipek ve pamuk ipliği üretimini gerçekleştirmişlerdir. Çalışan kadınlar gerek mesleki ve teknik konularda, gerekse ahlaki konulardaki çağın gerektirdiği eğitim ihtiyacını "Bacıyan-ı Rum" teşkilatında karşılıyorlardı. 
Türklerde Kadın
Bacıyan-ı Rum teşkilatı, Anadolu kadınlarını, gerektiğinde düşmanlara karşı vatan savunmasında eşlerinin yanında mücadele etmesi ve gerektiğinde de kültürde, sanatta, edebiyatta, sosyal ve ekonomik alanlarda kalkınıp gelişmesini sağlamak için teşkilatlandırmıştır. Erkekler savaşa gittiğinde şehir savunması Anadolu Bacıları tarafından yapılıyordu. Anadolu Kadınlar Birliği, kadınlar arasındaki yardımseverliğin, konukseverliğin, doğruluk ve merhametliliğin gelişmesine katkı sağladığı gibi Türk dilinin, Türk kültürünün ve İslam anlayışının kadınlar arasında yayılmasını hızlandırılmıştı. Adeta ''kellelerini koltuklarına alarak'' Anadolu'nun, İslamlaşması ve Türkleşmesi için çaba sarfeden pek çok Teşkilâtın içinde Bacıyan-ı Rum'u ayrı bir yere koymak gerekir. Fatma Bacı isminde tasavvuf ehli bir kadının önderliğinde kurulan bu kadın Teşkilâtı, özellikle İslamlaştırma çalışmalarına aktif olarak katılması ve asker Teşkilâtında kilit roller üstlenmesiyle, modem anlamda bir ''sivil inisiyatif örgütünün'' belki de en sağlam örneklerinden birini teşkil ediyor. XIII. Yüzyıl Selçuklu Anadolu'sunun içinde bulunduğu buhranlı yıllar göz önüne alınırsa bu kuruluşun önemi daha da iyi anlaşılır. Kuruluş ve çalışma şekli ne olursa olsun öyle anlaşılıyor ki Bacılar Teşkilâtı, toplum içinde boşluğu ve eksikliği duyulan bir konuda, kadınların organizasyonu konusunda düşünülerek ortaya çıkmış bir örgüttür. Şüphesiz bu kuruluşta yer alan kadınlar, taraftarlarını belli bir amaçla eğitime tabi tutuyor, onların daha sağlam bir milli ve dinî bünyeye kavuşmalarını sağlıyordu. Eğitim ve propaganda faaliyetleri kimsesiz, yoksul, hasta ve yaşlı kadınlar ile sosyal ve ekonomik münasebetler kurularak gayri müslimlerin arasında da yapılmış bu çalışmaların, gayrimüslim kadınlar arasında İslamlaşmaya etkisi çok büyük olmuştur. Anadolu Kadınlar Birliği, Ahilerin kadınlar kolu olarak yetim ve kimsesiz genç kızları himayesine almış, onların eğitimlerinden, ev-bark sahibi olmalarından sorumlu olmuşlardır. Bunun dışında kimsesiz ihtiyar kadınların bakımı, genç kızların evlendirilmesi gibi birtakım sosyal hizmetlerde bulundular, maddi sıkıntı içinde olanlara yardım elini uzatmışlardır.
Dilşat Hatun
Sosyal, ekonomik, kültürel ve ahlâki ilkeleriyle Ahilik kültürü, fertlerin hak ve özgürlüklerine ayrıca önem vermektedir. Ahilik teşkilatının erkek üyelerine"Eline, beline, diline sahip ol!" yani "hırsızlık yapma; başkasının malına göz dikme, kendi namusuna dikkat et ve başkasının namusuna göz dikme, gıybet etme; başkası hakkında kötü konuşma" prensibi benimsetilip yaygınlaştırılırken, şüphesiz iş birliği yaptıkları Anadolu kadınları o günkü adıyla Bacıyan-ı Rum teşkilatı aracılığıyla da hanımlara, "Eşine, işine ve aşına dikkat et!" yani "eşine yardım et, onu evine bağla, işine ve geçimine dikkat et" prensipleri benimsetiliyordu.

Orta Asya'dan Anadolu'ya taşınan el sanatları
Bacıların içtimaî hayattaki faaliyet sahasından biri de örgütçülük, dokumacılık ve el sanatlarındaki çalışmalarıdır. Geleneksel Türk kadın el sanatlarının ne kadar çeşitli, kaliteli ve yüksek değerde olduğu çok iyi bilinen bir husustur. Çadırcılık, keçecilik, boyacılık, halı ve kilimcilik, dokuma ve örgücülük, nakışçılık ve çeşitli kumaşların imal edilmesi ve bunlardan giysi yapılması bütün bu sanat kollan Türk kadınlarının meşgul oldukları iş alanları olmuş, Asırlarca nesilden nesile nakledilmiştir. Bu konularda Türk zevk ve renk arılayışının Orta Asya’nın izlerini taşıdığı ve bu hususun Anadolu'da devam ettiği gerçeği yerli ve yabancı sanat tarihçileri tarafından ifade edilmektedir. Dolayısıyla Anadolu Selçukluları Zamanında da bütün bu sanat kollarının mevcut olduğundan şüphe yoktur. Ahilikte olduğu gibi Bacılar da sanatların gelenek halinde sürdürmüşlerdir. Bu geleneği Bacılar kendi aralarında devam ettirmişlerdir. Keza bütün bu faaliyetler, bir sanat ve meslek dalı olarak Anadolu Bacıları’nın arasında yaygınlaşmıştır.

Bacılardan kalma akbörk
Âşıkpaşazâde, yeniçerilerin başlarına giydikleri tacın (akbörk) Anadolu Bacıları'nın eseri olduğunu belirtir. Kayseri'nin Moğollar tarafından yakılıp yıkılmasından sonra Kırşehir'e giden Fatma Bacı’nın burada akbörk imal ettiğini anlatır. Bilindiği üzere Moğolların Orta Anadolu vilayetlerinde Türkmen ve Ahi topluluklarını takibata uğratması neticesinde Ahiler'in ve Türkmenler'in Uç bölgelerine doğru hareket etmelerine yol açmıştı. Şüphesiz Bacılar da onlar gibi Uç bölgelere gidip faaliyetlerine buralarda devam etmişlerdir. Tıpkı Ahilik gibi, Anadolu Bacıları'nın da Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda büyük katkılar sağlamıştır. Burada, Bacılar'ın sadece külah değil, diğer giyim eşyalarını da imal ettiklerini kabul etmek gerekmektedir. Yeniçerilerin sadece akbörklerini değil, diğer giysilerini de Bacıların imal ettiğine kesin gözüyle bakılabilir. Böylece Osmanlıların kuruluş dönemindeki askeri kıyafetlerin (üniforma) bacıların eseri olduğu ortaya çıkmaktadır.

1 yorum:

Moğollara karşı mücadele eden yüce Ahilik Teşkilatı ve Bacıyanı Rum (Anadolu) Teşkilatı dualarımız sizinle..

Haftalık En Çok Okunanlar